1 Ekim 2012 Pazartesi

TAKSİM MEYDANI, HAYVANLAR VE İNSANLAR... / Bedri Baykam / 2 Ekim 2012 tarihli Cumhuriyet makalesi..



Pazar günü köpeğim Leo, eşim ve asistanlarımla beraber yollara düştük ve “5199 No’lu Hayvanları Koruma Kanunu”na olan itirazlarımızı bildirmek üzere, Galatasaray’dan Taksim’e kadar dev bir yürüyüş örgütlemiş olan hayvanseverlere katıldık. Nefis görüntülerdi: Dünya tatlısı köpekler, her yaştan hayvanseverler, kediler, sanatçılar, öğrenciler, halk, herkes üzerine düşeni yapıyordu. Ardından Muhsin Ertuğrul’un önünde “Şehir Tiyatroları Sanatçıları”nın protesto mahiyetinde gerçekleştirdikleri alternatif açılışa katıldık. Sanatçıların durumu, hayvanların toplu itlafı kadar olmasa da, korkunç rahatsızlık verici bir seyirde! Bu ortamın dertleri arasında sansür, meslek dışı kişiler tarafından yönetilme ve AKP’nin “imha” projelerinden birinin parçası olmanın yükü var.
Ne yazık ki bu ülkede dini yanlış yorumlayanlar, genel olarak hayvanları fazla sevmezler; niyesini pek anlamam. Şu aksi tesadüfe bakın ki “laik” meclisimizin vekilleri bu sefer de AKP önderliğinde, adı “Hayvanları Koruma” olarak geçen bir yasayla -hayvanseverlerin yorumlarına göre- “hayvanları itlaf etme” peşindeler. “40 santimetre ve 20 kilogram üzeri” her köpeğin “tehlikeli” olarak sınıflandırılacağı bildirilirken, ben de pes diyorum. Hayvan sevmeyi öğrenememiş kimi insanların geçirmeye çalıştıkları bu yasaya karşı, bu dünyayı eşit şekilde diğer canlılarla paylaştığımızın bilincinde olan insan gibi insanlar, imrenilir bir dayanışma içinde yürüdüler. Tam o sıralarda, AKP Kongresi’nde Tayyip Erdoğan yine mutad balkon konuşmalarını (!) hatırlatır şekilde “kimsenin yaşam tarzına karışmayacağııızzz” diye nutuk atıyordu! İnsan merak ediyor, bir de karışacak olsalardı ne olurdu! Öyleyse sahip çıksanıza milletvekillerinize! Sana ne kardeşim evimde yıllardır beslediğim köpeğin kaç santimetre olduğundan! Biz sizin takıntılarınızın boyunu ölçmeye kalkıyor muyuz? Neyse, o da apayrı bir konu. “İleri demokrat” iktidar partisinin, tüm muhalif gazetelerin akreditasyonunu toptan reddettiği bir ortamda, bu işleri daha fazla kurcalamamak lazım. (Bu ülkede “medyacılar” gerçekten gazeteci olsa, yandaşlar hariç hiçbir gazete AKP Kongresi’ni izlemezdi). Yasa o kadar kandırmaca ile dolu ki, inansanız, 50 hayvancığa barınaklarda bakamayan belediyeler, sanki bu alanlara binlerce hayvan doluşunca besleyebilecekler! Hayvanseverler, bu parkların iddia edildiği gibi “doğal yaşam parkları” değil, “doğal ölüm parkları” olmaları konusunda birleşiyorlar. Ortalıkta hiçbir hayvanın görünmeyeceği bir Türkiye düşünebiliyor musunuz? Kimilerinin İslami model ideallerine uymuyor diye, Türkiye sanki Dubai’ymiş gibi, steril kapitaller, gökdelenler ve markalar ülkesi haline getiriliyor. Hiç kedisiz İstanbul olur mu? Hayvanseverler arasında acaba AKP’ye giden kaç oy vardı! Ya da tiyatroseverler arasında! “Nedir bu çektiğimiz laikçi ulusalcılardan?” diyenlere sesleniyorum, şimdi anlayabildiniz mi laikliğin önemini bayım? Neyse, hadi susalım, ama bir daha yapmayın.
Taksim Meydanı’nda bir büyük problem daha var, bu tarihi alan adına. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilke ve halk belleklerini oluşturan tüm kurum, görüntü, yaşam tarzı ve imgelerden kurtulmaya karar veren AKP, büyük bir iştahla, mönüsünü kimi zaman hızlı veya yavaş yiyerek bu “verilmiş” ev ödevini tamamlamaya gayret ediyor. İşte Taksim Meydanı da bu yeni sokuşturulmaya çalışan “Kentsel Dönüşüm Yasaları” çerçevesinde yok edilme tehlikesi yaşayan ülkemizin gözbebeği, kalbi. İtiraf edeyim, ana muhalefet partisini bu konuda son haftalarda bir hayli dürtüp tepki verdirtmeye çalıştım. Ancak kendileri Hüseyin Aygün, Oslo ve Suriye konularıyla yüklü olduklarından henüz bu konuya niye muhalefet etmeleri gerektiğini bile tam bilmiyorlar. İşin gerçeği ise, CHP üzerine bir kova su döküp acilen uyanmazsa, Taksim’e elveda demek durumunda kalabiliriz. AKP Taksim Meydanı’nı “iyileştirmek” amacıyla bir oldu-bittiye getirme peşinde. Soru basit: Dünyanın herhangi bir ülkesindeki en büyük meydana, iktidar belediyesi bu kadar kolay saldırabilir mi? Mesela Piccadilly Circus’a veya Etoile Meydanı’na gidip, herhangi bir belediye veya parti, “Trafiği yeraltına alalım” deyip, kazma vurup saldırabilir mi? Hayır yapamaz ve denerse adama “deli” raporu alırlar. Mimarlar Odası ve Mimarist sitelerinden de hızla görebileceğiniz gibi, durum vahimden de öte. Ve en çok güvendiğimiz dağlara kar yağarken, iş başa düşüyor sevgili okurlar: Taksim’i kaybetmemek için acil olarak demokratik haklarınızı hukuk içinde örgütleyin ve 20. yüzyıl tarihimizin, yaşam tarzımızın kalbinin yok edilmek istenişine karşı kitle örgütlerinizle beraber ayağa kalkıp ‘dur’ deyin.      

Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder