19 Nisan 2011 Salı

Sevgili CHP Örgütü.. / Bedri Baykam / 19 Nisan 2011 tarihli Cumhuriyet makalesi..

Sizlerle çeyrek asırdır omuz omuza yurdun her yerinde, “sahada” beraber olduk. Kimi zaman bir genel merkez yöneticiniz, kimi zaman Genel Başkan adayınız, kimi zaman sade bir üyeniz ama istisnasız her zaman samimi bir arkadaşınız, bir sıra neferiniz olarak beraber Türkiye'nin her yerini gezdik. Faşizme, yobazlığa, hukuksuzluğa karşı her cephede beraber yer aldık. Bu nedenle kişisel olarak ister tanışalım, ister tanışmayalım aramızda içten bir "hukuk olduğunu" biliyorum ve buna yaslanarak beni dinlemenizi rica ediyorum.

2011 Genel Seçimleri için CHP listeleri açıklandığından beri duyuyoruz: "CHP örgütü rahatsız, kızgın, küskün, örgüt 'ben bu liste için mi sahaya çıkacağım?' diyor."

Sevgili Atatürkçü dostlarım, sade bir parçası olmakla gurur duyduğum "altı ok" örgütünün değerli üyeleri, lütfen beni önyargısız dinleyin. Ben de listede yokum. Aday olmadım, genel merkez kendine has bazı tercihlere yöneldi, yetkilerine saygı duyduk ve önerilerimizi gündeme taşımakla yetindik. Arkadaşlar, bizler bu ülkede, bu Cumhuriyet'in temel kuruluş felsefesine damga vurmuş milyonlarca Atatürkçüyüz... Aramızdan, tüm sandalyeleri kazansak bile, (!) ancak 550 kişi vekil olabilir! Bu nedenle artık bu "aday oldum, olamadım" tartışmasını kaldırmamız lazım. Siyaseti sandalye için değil, özgür, demokrat ve laik bir Türkiye için, haksızlığa uğrayan vatandaşlar için yapın. Adaylar hakkında kişi analizi de yapmayın: Kimileri size göre CHP çizgisini taşımıyor olabilir. Bunları unutun. CHP çizgisi herşeyden önce sizsiniz. Kuvay-ı Milliye’den gelen CHP örgütü ve seçmenidir CHP çizgisi...

Listeler açıklandığı gece, PM üyesi bir arkadaş, listede yerini beğenmeyip, partiden ve partideki tüm görevlerinden istifa etti. Medya kendisini neredeyse CHP’nin yeni sembolü haline getirmişti. Bu olay herkese, başta o medyaya ders olsun: İnsan üç günde CHP'nin bayrağı da, sözcüsü de olamaz. Partide milletvekili "yapılmadan", önerdiği demokratik çözümler yok sayılarak, dışlanarak, haksızlığa uğrayan onca insan hep olmuştur. "Zaman testi" veya CHP'de "sıfat" için siyaset yapmadığını kanıtlamak orda başlar. Bu CHP kültürünün alfabesidir.

Aslında tüm CHP lilerin artık şunu görmesi lazım: Hazırladığımız "CHP tüzüğünde Demokratik Devrim" yapılmış olsaydı, bu şikâyetlerin HİÇBİRİ yaşanmayacaktı. Listelerin belki yarısı farklı olacaktı! Ve kimse kimseyi, kimseye şikâyet edemeyecekti! CHP Yönetimi de artık şunu görsün: "CHP değişti, Statükocu eski CHP gitsin" diye tepinen tüm kadro, CHP'nin iyiliğini isteyen değil, tersine AKP'nin sonsuz iktidarını isteyen ideoloji özürlü grubun üyesidir!

Hepimizin bildiği sorunlar ortada. Evet listeler farklı olabilirdi. Örneğin son anda YSK’nın müdahalesinden sonra listeye İlhan Cihaner 'in girmiş olması çok sevindirici. Gerçek bir başka CHP’li, Adnan Keskin’le beraber Ege’yi sallayacaklarına eminim. Ben o listelerde Tuncay Özkan'ı, Ümit Zileli'yi ve hatta bir formülle İP Başkanı olmasına rağmen, Doğu Perinçek'i ve başkalarını görmek isterdim. Keşke "Cumhuriyet için güç birliği", CHP ile uzlaşabilip ayrı bir liste çıkarmak durumunda kalmasaydı. Onların da parlamentoya girip, Atatürkçü ödünsüz ilkelerin takipçiliğini yapmaları, tartışmasız ülkenin kazancı olur.

İşte "bu şartlar altında dahi", sizden beklenen, kişisel kırgınlıklarınızı rafa kaldırıp, "AKP iktidarından demokratik yollarla kurtulma" hedefine kendimizi kilitlememiz. Lütfen tüm bu mahsurları elinizin tersiyle kenara itin, büyük düşünün. Sanki öz kızınızın adaylığını destekler gibi bu seçimde listedeki isimlerin kimliğine takılmadan çalışın. Hedeflerimiz demokrasi, Cumhuriyet ve özgürlük olsun. Başbakan'ın Strasbourg'da sanki "terör örgütü üyesi" oldukları kanıtlanmış gibi sözettiği, Silivri'de ne ile suçlandığını bilmeden yatan aydınlar için çalışın... İnançla meydanlara, mitinglere, Anadolu’ya, "varoşlara" çıkın. "Güneşli Günler Göreceğiz" ve "Uğurlar Olsun" şarkılarını Edip Akbayram ve Selda ile beraber her sokakta söyleyin halkımızla beraber.

Halkımıza, Haberal'ı cezaevine yollayan raporu veren doktorun eşinin ya da Sivas sanıklarının avukatlarının nasıl yargıya veya bürokrasiye yerleştirildiğini veya aday yapıldığını, hangi yolsuzlukların üzerine sünger çekildiğini, fakirliğin kader olmadığını anlatın.

Lütfen hiç kimse "13 Haziran hesabı” yaparak Parti içi siyaseti, seçime karıştırmasın. İster kişisel haksızlık hesabı, ister liderlik iddiası olsun, farketmez. Savcılara, Baykalcılara, tarafsızlara, tüm örgüte sesleniyorum: Önce Türkiye'yi hak etmediği bir orta çağ zihniyetinden kurtaralım. Ardından Kurultay'da her birimiz istediğimiz mücadeleyi veririz.

Şunu unutmayın: Partinin başarısızlığı, ülkemizin çöküşünü getirecekse, sonrasında bu batan gemide kaptan olsan kaç yazar?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder