1 Mart 2011 Salı

SONER YALÇIN, AKSOY VE “AKREPLER” / Bedri Baykam / 1 Mart 2011 tarihli Cumhuriyet gazetesi makalesi..


SONER YALÇIN, AKSOY VE “AKREPLER” / Bedri Baykam
         Soner Yalçın, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu Ergenekon’dan tutuklandılar… Kamuoyu vicdanı yine ikna olmadı ve ağır bir yara daha aldı… Yalçın, “içeriden” yani Silivri 4 No’lu L tipi Cezaevi’nin F2 koğuşundan kaleme aldığı son yazıda dostlarının kendisine “gazetecilikte ısrar edersen, seni cezaevine atarlar” diye uyardıklarını hatırlatıyor. Ama o bu ikazlara prim vermedi. Çünkü onun kendi vicdanı ve onuru, hiçbir iptidai korkuya boyun eğemezdi.
         Soner bugün aydınlara şu mesajı yolluyor: “Bozun şu tertibi, bu ülke buna layık değildir”. “Farklı düşüncelerde olabiliriz” diyor ama esas konuya şu kritik sözlerle temas ediyor: “Ya insan kalmayı sürdüreceğiz, ya da korkak bir akrep gibi yaşayacağız. İçeri atılan Soner Yalçın değildir, hepinizin onurudur, vicdanıdır, özgürlüğüdür. Bizi kimse merak etmesin. Biz bu soğuk dört duvara dayanırız”. Barış Pehlivan da “dışarıda” olan kimi “meslektaşlarının” yanıt veremeyeceklerini bilmelerine rağmen sarf ettikleri sorumsuz sözlere katlanamıyor. “Hoşgörünün kıblesi” olduğunu söyleyen Zaman yazarı Hüseyin Gülerce’nin “Oh olsun!” tavrını, Radikalde Eyüp Can’ın yayınlamadıkları CD'ler hakkındaki iddialarını hazmedemiyor…
         Ben Sonerler'in içeri alınma süreçlerinde Haberturk’te Didem Yılmaz’ın Hüseyin Gülerce ile yaptığı röportajı kanım donarak dinledim: “Onlar da OdaTV’de çok tek taraflı yayın yapıyorlardı, karşı görüşlere yer vermiyorlardı”(!). Duyan zanneder ki yandaş basın her gün muhaliflerle röportaj dizileri yayınlıyor! Bir “insan-gazeteci” nasıl bu sözleri bir tutuklamanın “gerekçesi” olarak ulu orta kullanabiliyor, anlayamadım!. Allah akıl fikir versin! Halbuki ne beklerdik? “Evet ben de çok yadırgadım, OdaTV sitesi sorumlularına gazetecilik mesleği faaliyetleri ve hatta CHP’lilerle veya Nihat Genç gibi yazarlarla temasları hakkında soruların sorulabilmesine, bu kabul edilemez bir tavırdır, ne olursa olsun” filan demesini, hatta belki içinden farklı düşünse bile (!), demokrat görünme uğruna bunları söylemesini beklerdik… Ne gezer! Yandaş medya halk diliyle, “debriyajı sıyırmış”.
             Gülerce bu gafa imza atarken Emre Aköz de Pazar günü “Ergenekon puştları”ndan söz edebildi, sütunundaki “gazetecilik” faaliyetlerinde! Bu artık bilincin karardığı andır. Demokrasi-hak hukuk gibi kavramların gündeme gelemeyeceği bir “hükümet yağcılığı”teşhiridir. Yine yandaşlar Kılıçdaroğlu’nun “Nerde bu örgüt, ben de üye olayım” sözlerini birinci dereceden okuyup espriyi yok sayarak yazılarına, rezil TV nutuklarına malzeme edebilmişlerdir! Ve bu sözleri Baykal’ın “Ergenekon’un avukatıyım” sözlerine bağlarken de, bu cümlenin Erdoğan’ın “Ben Ergenekon’un savcısıyım” sözüne doğal tepki olarak sarf edildiğini bile balık hafızalarıyla unutabilmişlerdir! Aralarından biri çıkıp “Size ne yahu, Halk TV’yi alır ya da almaz, konuyu sulandırmayın, inandırıcılığı kalmıyor” bile diyememiştir. İşte bu noktada Emin Çölaşan çok haklı olarak Yalçın’ın CHP’li Baki Özilhan’la bu konuda neler yazıştığının kimler tarafından nasıl izlendiğini ve bunu “yandaş”lara kimin servis ettiğini, bu suçu işleyenlerin de nasıl olur da bulunamadığını soruyor!
         Bazı gazetecilerin moda tavrı “Yalçın’ı hiç sevmem ama bu iş yanlış” sözleri veya “Bana ne, o da başkalarına saldırmasaydı” şeklinde kaçış taktikleri üzerine kuruludur. Bu tabii bana neyi hatırlatıyor? “'İnsanlık Anıtı'nı ben de sevmiyorum ama bu saldırı keşke yapılmasaydı böyle”cilerle ,”Ben o anıtı hiç sevmiyorum ve o adama yardım etmem” diyecek kadar konudan kaçış adına vicdanını kapatmış sözde aydın müsveddelerini hatırlatıyor… Yahu sana anıt hakkında estetik görüşünü soran mı oldu? Ne alakası var? Ayrıca “Kötü sanat eserleri yok edilsin” diye bir kanun mu çıktı? Sanat ortamımızda bu falsoya imza atan ciddi bir kesim var. Bir kısmı “yetmez ama evet” saçmalığının mahcubiyetini hala taşıyorlar, bir kısmının da bu konuda beyinleri “terk”!
         Geçen Çarşamba “korkak akrep” gibi yaşamayan aydınlarla Akatlar Kültür Merkezi’nde bir araya gelip “İnsanlık Anıtı Neden Yıkılamaz” konusunu irdeledik. UPSD’nin paneline katılım ve coşku düzeyi yoğun boyutlardaydı… Bugün Salı akşamüstü saat 18-21 arası ise, Ankara’da Galeri Kara’da, Mithatpaşa caddesi 48/B adresinde, geçenlerde İstanbul’da sergilenen “”İçim Parçalanıyor” sergimi “sanat-yurt-severler”le buluşturacağım. Soner, Barış, Mustafa, Tuncay, Mehmet, Hikmet hepsi aramızda olacak… Kimisi tuallerde, kimisi gönlümüzde…
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder